oy verip, yorum yapmayı unutmayın!
iyi okumalar,
✦
Omzumu hafifçe dürten parmaklarla kafamı yavaş ve sersemlemiş bir şekilde kaldırdım. Kafamı çevirerek beni güzellik uykumdan uyandıran şahısa kitlendim, Kenan'a.
"Ne var?" diye sordum gözlerimi hala tam açamazken. Fazlasıyla uykum vardı ve Kenan'ı ani bir ters haraketinde öldürecek kadar sinirli hissediyordum kendimi.
Elinde tuttuğu çantamı, kucağıma doğru fırlattı. "Tak şunu." derken renkli gözleriylede çantayı takmamı işaret ediyordu.
Kaşlarım ne alaka? dercesine çatılırken, "Okul bitti mi?" diye sordum. Eğer öyle olduysa gerçekten tam 8 saattir uyuyordum, aralıksız.
Soruma cevap vermek yerine kolumdan tutarak kaldırmış, beni kendi tersine çevirmiş, çantamı omuzlarıma asmıştı.
İşini bitirdiğinde ters bakışlarımla döndüm ona. "Konuşsana! Okul mu bitti diyorum?!" diye terslendim.
Sırıtarak kafasını hayır anlamında salladı. Ben sinirliyken sırıtıyordu ya böyle kafa atasım geliyordu ona.
"Niye kaldırıyorsun beni o zaman?" diye sordum yerime geri oturarak, ardından gözlerimi devirerek sadece Kenan'ın başımdan gitmesini diledim.
"Of," diye bağırırken elimden tutarak beni tekrardan yerimden kaldırdı. Bu kez hiç beklemeden beni nereye olduğunu bilmediğim bir şekilde sürüklemeye başladı. "Okul günleri çok huysuz oluyorsun."
Sayende.
Okul koridorunda tam olmasada neredeyse el ele ilerliyorduk hızla, daha çok ben sürükleniyor gibiydim aslında.
Bahçeye çıktığımızda gerçekten Kenan'ın amacının ne olduğunu sorguluyordum kafamda, o ise güvenliği kesmekle meşguldu.
Boşta kalan elimle omuzlarımı okşadım, aynı zamanda Kenan'a döndüm. "Neden burada dikiliyoruz?" diye sordum.
O ise güvenliği kesmeye devam ederken, "Okuldan kaçacağız." dedi rahat bir tavırla.
Sabah devamsızlığın var cart curt diyen çocuğun bu fikrini öğlen ne değiştirmişti çok merak ediyordum.
Sorgulamadım, sorgulamak istemiyordum.
Güvenlik bir anlığına öğretmenlerden biriyle duvarların etrafından ayrıldığında Kenan hafifçe elimi sıkarak, "Hadi." dedi.
Ona ayak uydurarak peşinden ilerledim. Kimseye çaktırmadan duvarın önüne geldiğimizde Kenan'a ciddi misin? bakışları atıyordum.
"Duvardan atlayarak kaçmayı düşünmüyorsun değil mi?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak.
O ise duvarın önündeki banka çoktan çıkarken, "Elbette düşünüyorum, kapı kilitli şapşal." diyerek duvarın üstüne çıkma çabasını sürdürdü.
Elimi alnıma götürüp hafifçe okşadım. Gerçekten bunu yaptığıma inanamıyorum. Abimde millete Simay'da çok hırslı bu sene, ders çalışıyor gece gündüz diye anlatıyordur şimdi...
Kenan duvarın üzerine çıkmayı nihayet başardığında bana döndü. "Çıkabilir misin tek başına?" diye sordu.
Kafamı sallayarak bankın üzerine çıktım. Kenan duvara çıkmama yardımcı olmak amacıyla elini uzattı. Elinden destek alarak bir hamlede duvarın üstüne çıktım.
"Ben atlıyorum, sonra seni tutuyorum, tamam mı?" diye sordu son kez yüzüme bakarak. "Kenan çok yüksek, ya düşersem." dedim açıkça korktuğumu belli ederek.
O ise sıfır korkuyla bam diye atlamıştı aşağıya, "Hadi," dedi aşağıdan bana bakarken, "Korkma, tutacağım ben seni." dedi etrafı kolaçan ederken.
Kenan'a güvenmeliydim, sanırım...
Kolumdaki çantayı son kez düzelterek düşme korkusuyla beraber kollarını açmış, beni bekleyen Kenan'ın üstüne doğru atladım.
Korktuğumun aksine Kenan sıkıca belimden tutarak yumuşakça indirmişti beni yere.
Bilmiş bir şekilde, "Tutarım demiştim, değil mi?" dediğinde bense belimdeki ellerini ne zaman çekeceğini düşünüyordum.
Kenan ellerini belimden çekip, koluma girerek yine beni bilmediğim bir yerlere sürüklüyordu. Bana ise hep onun peşinden gitmek düşüyordu.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum yüzüne bakarak. O ise caddede yürümeye devam edip, yüzüme bakmadan, "Eve." diye cevapladı.
Neden? Aklımdaki tek soru buydu, neden?
Kolundan çıkarak caddenin ortasında durdum, "Niye Kenan?" diye sordum.
O ise söylediklerime kulak asmadan yolun ortasında duran beni kaldırıma çekiştirmeye çalışıyordu. "Çık şu kaldırıma."
"Kenan sana bir soru sordum," dedim sertçe kaldırıma çıkarken. Bu kez bana döndüğünde onunda bakışlarının gayet ciddi olduğunu farkettim.
İstifimi bozmadan, "Cevap verir misin?" diye sordum bu kezde.
"Çok mu merak ediyorsun?" dedi beklemediğim bir şekilde ani çıkışıyla. "Çünkü," diye başladı söze.
"Çünkü sabah ki çocukça tavrını öğrenmek istiyorum Simay, durup dururken sürekli böyle yapıyorsun," dedi bıkmış bir tavırla. Ardından derince bir nefes alarak devam etti sözlerine.
"Neden benden uzaklaşıyorsun Simay? Sana sürekli yakın bir arkadaş gibi davranmaya çalışıyorum, kendini çekiyorsun." dedi kalbimi binbir parçaya böldüğünü bilmeden.
Arkadaş, arkadaş, arkadaş. Bıkmıştım bu sözcükten, istemiyordum ben onunla arkadaş falan olmak.
Dolan gözlerimle beraber, "Olma o zaman Kenan, arkadaşım olma." titreyen sesimle bağırdım ona sokağın ortasında.
Yüzüne yayılan şaşkınlığıyla onu bir başına bırakıp, kendi başıma buyruk rastgele yürümeye başladım kaldırımda.
Çok geçmeden Kenan tarafından, kollarının belime sarılmasıyla durduruldum. Sinirle, "Rahat bırak beni!" diyerek kollarından kurtulmak için çırpındım.
Bırakmadı, daha sıkı sarıldı vücuduma. Bense tutamıyordum artık göz yaşlarımı, süzülüp gidiyorlardı yanaklarımdan.
"Ağlama," dedi kafasını omzuma yaslarken yumuşak ses tonuyla. "İnat etme, eve gidelim konuşalım."
İnat etmedim, yine uydum ona. Hep böyle olurdu zaten, o konuşurdu; bense dinlerdim.
✦
Eve gelmiş, koltukta karşılıklı olarak oturup kahvelerimizi yudumluyordum. Tüm gün İtalya'nın sert soğuğuna maruz kaldıktan sonra sıcak bir kahve iyi gelmişti.
"Daha iyi misin?" diye sordu ılımlı bir ses tonuyla.
Fiziksel olarak kesinlikle daha iyi gözüktüğüme emindim, ama içimdeki yangın çok büyüktü. Tüm gerçekler yüzüme birer birer çarpmıştı.
Kafamı sallayarak, "İyiyim." diye mırıldandım kahvemden bir yudum daha aldım.
Kenan kahvesini sehpaya bırakırken, "Bu akşam sinemaya mı gitsek?" diye sordu. "Sen, ben, Dean ve Matías."
Bu kez yapacaktım, bu kez kıracaktım onun kalbini. Bu kez ben kıracaktım, kararlıydım.
"Olmaz," dedim teklifini reddettiğimi belirterek. "Akşam işim var."
Yüz ifadesi anında ciddiyete bürünürken, "Ne işin var akşam akşam?" diye sordu.
Elbette ondan bu soruyu bekliyordum. Çünkü kendisi sadece hayatımın o, Dean ve Matías'tan oluştuğunu düşünen bir aptaldı.
Yüzümdeki iddialı gülümsemeyle, "Enzo'yla yemek yiyeceğiz." dedim. Bundan Enzo'nun haberi yoktu, ama olurdu, zor bir şey değildi.
Yüzündeki alaylı ifadeyle, "Enzo," dedi teyit etmek istercesine, "Bizim Enzo, Barrenechea olan." Büyük bir kahkaha attı. "İyiymiş."
Eski takım arkadaşıyla yemeğe çıkmam bu kadar mı komikti onun için?
Peki öyleyse, ben o yemeğe kesinlikle Enzo'yla çıkacaktım.
Kahkaha atmayı kestiğinde ciddileşerek gayet ciddi duran yüz ifademi inceledi. "Sen ciddisin." dedi.
Gözlerimi kırpıştırarak gülümsedim. "Ciddiyim." dedim yüzündeki ifade keyiflenmemi sağlarken.
Birkaç saniye durakladı, ardından ayağa kalktı. "Kahveyi iğrenç yapmışsın, çok şekersiz." dedi ani ruh hali değişimiyle. "Şeker almaya gidiyorum." diyerek mutfağa doğru ilerlemeye başladı.
Bu değişime omuz silktim mutfağa gitmekte olan Kenan'ı izlerken. Tamam, bu iyi bir fırsattı Enzo'yu aramam için.
Telefonumu ceketimin cebinden çıkartarak hızlıca Enzo'yu aradım. Telefon uzun uzun çaldıktan sonra nihayet açılmıştı. "Alo?"
"Enzo, naber?" diye sordum neşeli sesimle. "İyidir güzellik, seni sormalı?" dedi neşeli sesime ayak uydurarak.
"İyiyim," dedim son harfi uzatarak. "Müsait misin?" diye sordum hiç beklemeden. "Aynı şeyi sana soracaktım bugün, aklımdan çıkmış." dedi gülerek. "Müsaitim." diye ekledi.
"Süper," dedim aldığım cevapla. "O halde yemeğe çıkmaya ne dersin?" diye sordum.
"Harika fikir, seni ne zaman alayım?" diye sordu. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp saate baktım. Ardından tekrardan telefonu kulağıma götürdüm.
"Saat 7 gibi uygun." dedim. Bu esnada mutfaktan ah! diye bağıran Kenan'ın sesi yükselmişti. Kulağımı dolduran bu sesle, "Kenan!" diye seslendim.
Kenan'dan ses gelmezken, hala telefonda olan Enzo, "Kenan'larda mısın?" diye sormuştu. Yerimden kalkarken, "Evet, evet." diye mırıldandım telaşla, "Enzo, seni sonra arayacağım." diyerek telefonu hızla kapattım.
Telefonu koltuğa fırlatıp hızlıca mutfağa doğru ilerledim. Kapıdan girmemle yerde oturup, bacağını tutarak kıvranan Kenan görüş açıma girmişti.
Koşarak yanına gittim ve dizlerimin üzerine çöktüm. "Kenan iyi misin?!" diye sordum telaşla.
"Bacağım!" diye bağırdı. "Bacağımı vurdum!"
Ayağa kalkarak telaşla ellerimi enseme yerleştirdim. Ne yapacağımı bilmiyordum.
"Kenan ne yapmam gerek?!" diye sordum panik içinde. Elini uzattı, "Kaldır beni, oturma odasına gidelim, lütfen."
Dikkatli olmaya çalışarak elinden tutarak onu kaldırdım. Ayağının üzerine basamadığını farkettiğimde ise kolunu omzuma atıp destek vererek oturma odasına doğru ilerlemeye başladım.
Oturma odasına girdiğimizde onunla beraber koltuğa oturduk, Kenan hemen bacağını uzatmıştı koltuğa.
"Nasıl becerdin? N'oldu birden bire?" diye sordum, bedeninde başka bir hasar var mı diye gözlerimle kontrol ederken.
"Dolabın kapağını açık bırakmışım, çarptım." dedi hala acıyla -rol yapmaya- kıvranmaya devam ederken.
Kenan şeker almaya gitmiyor muydu en son? Dolapla ne gibi bir işi olabilirdi ki? Yanlış anlamak istemiyordum, istemezdim de.
Ancak nedense Kenan'ın bu halleri, Enzo ile yemeğe çıkmamı engellemek için kasıtlı olarak yapılmış gibi geliyordu.
✦
umarım beğenmişsinizdir <3
bölüm hakkındaki fikirlerinizi alayım✍🏻
You are reading the story above: TeenFic.Net