Turuncu saçlı çocuk bisikletini kenara bırakıp jungkook'un yanına koştu.
"Dostum iyi misin?"
Jungkook ağırlığını ellerine vererek kalkmaya çalıştı ama yere oturmayı tercih etti.
"Sanmıyorum..."
"Görebiliyorum"
Çocuk jungkook'u kaldırıp kaldırıma oturttu. Jungkook ise koşmaktan kuruyan boğazını yutkunarak geçiştirmeye çalıştı ama sadece hafif bir acı hissetti boğazında.
"Bu kadar koşucak neyin vardı? Köpek mi kovaladı?"
Turuncu saçlı çantasını karıştırırken sanki jungkook'a önceden dışarı çıkmamasını söylemiş jungkook da dinlememiş çıkmış yaramaz bir çocukmuşçasına hesap soruyordu.
Hala hastaydı ve koşunca burnu akmıştı. Burnunu çekerek güldü jungkook.
"Hayır bir şey kovalamıyor"
Çocuk bişeyler aramaya devam etti bulamayınca çantasını yanına bıraktı.
"Ne yani kaçak filan mısın?"
"Ha-"
Jungkook'un sözü çocuğun montunu eline kadar çekip jungkook'un burnunu silmesiyle kesildi.
"Peçetemi bulamadım"
Çok doğalmış gibi konuşuyordu.
"Dostum -adın ne bilmiyorum- kolun şey... sümük oldu"
"Olmasını istemeseydim silmezdim"
Duyduğu söz çok tanıdık gelmişti Kook'a. Yoongi de aynısını söylemişti. 'Kan olmasını istemeseydim silmezdim'.
Jungkook turuncu saçlının yakasındaki silik ismi okumaya çalıştığını fark etti. Okula giderken giyiyordu bu hırkayı adı duruyordu hala ama silikleşmişti.
"Jungkook"
Çocuk başıyla onaylayıp bisikletine doğru gitti.
"Evin, gidiceğin bir yer var mı?"
Jungkook gülümsedi bir anlığına. Artık kapıda onu karşılayan fahişelerin olmadığı bir evi vardı. Tabi o da ne kadar uzun sürücekse.
"Evet. Şey...bırakabilir misin?"
"Onun için sordum zaten"
Çocuk biraz öne geçip oturdu ve jungkook'a da gazetelik bölümünü ayırdı. Jungkook arkasına batan demirle rahatsız oldu ama en azından yürümüyordu.
Önündeki iyi kullanıyordu bisikleti ama jungkook ürkütmüştü. Hızlı gidiyordu ve iki kişi rahatlıkla yere kapaklanabilirdi.
"Korktun mu cidden?"
Çocuk gülüp yavaşça kook'a döndü.
"Önüne dönsene! Korkmadım!"
"Evet öyledir. Kulağımın dibine burnundan gelen kısık kısık nefesler korkmadığının kanıtı değil mi?"
Jungkook bişey demeden yola bakmaya devam etti.
Portakal kokuyordu. Portakal?
Jungkook yana bakan kafasını önüne çevirdi ve kapşonu açılmış tel tel parlayan saçlara baktı. Önündeki çocuk ciğerlerini taze portakal kokusuyla dolduruyordu. Hoşuna gitmişti. Biraz daha sokulmaya karar verdi ama hareketiyle bisikletten düşüceğini anlayıp vazgeçti.
"Nere?"
Çocuk sanki baksa bulucakmış gibi etrafa bakınmaya başladı.
"Burda durabilirsin"
"Tamam"
Çocuk sağ ayağını yere sürüyip bisikleti durdurdu. Jungkook ise ilginç bi şekilde hoşuna giden kokuyu bırakmak istemeyerek isteksizce indi ama eve gitmeliydi saat geçti.
"Teşekkürler adını hala bilmiyorum"
"Öğrenirsin bi gün. Ben biliyorum seninkini o yeter. Jungkook"
İkiside tebesüm etti.
"İyi geceler"
"Sana da!"
Turuncu saçlı bisikletiyle gözden kaybolurken jungkook yürümeye başladı.
Nerden biliyordu ki bi daha tekrar karşılaşıcaklarını? Üzerine bastığı şeyle durdu kook ve bastığı şeyi aldı.
Küçük bir defterdi ve içinde öğrenci kimliği de vardı. Kullanmaktan yıpranmış bir resim ve kişi bilgileri. Jungkook biraz bakınıp fotoğrafın köşesinde belli olan turuncu saçları fark etti ve aynı anda burnundaki portakal kokusunu. Bisikletli çocuk olmalıydı. Adı...adı Park Jimin.
Gülümseyip elindeki kitapla yürümeye devam etti. Nasıl mı tekrar karşılaşıcaklardı? Bugün nasıl aniden Tanrı onu jungkook'un karşısına çıkardıysa bir gün yine çıkartırdı değil mi?
~
Jungkook neden açık olduğunu bilmediği evin kapısından içeri girdi. Koridorun ışığı yanıyordu diğer odalar karanlıktı.
"Hyung ben geldim!"
Jungkook hırkasını yere bırakıp mutfağa girdi. Masada özenle hazırlanmış tabaklar duruyordu ve bunlar jungkook'un sevdiği yemeklerdi. Oturup yemeye koyulucaktı ki yoongiyi hatırladı.
"Hyung! Geldim!"
Jungkook kalkıp odalara bakındı ama yoongi ortada yoktu. Bir yerlere gitmiş olmalıydı.
Terk edilmiş gibi bir hisle masaya oturdu ve pirinç toplarını yemeye koyuldu. Açtı çünkü nerdeyse yediğinin hepsini çıkarmıştı. Yoongi cidden güzel yapmıştı fakat bunları jungkook'un seviceğini bilmesi ilginçti.
Son lokmayı ağzına atarken tabağın altındaki notu fark etti jungkook.
'Geç kalmadıysan karşında beraber yemek yiyoruzdur, geç kaldıysan sana afiyet olsun'
Yoonginin el yazısıyla yazılmıştı.
Jungkook masanın üzerinde duran defteri alıp sinirle evden çıktı. Geç kalmasının bir nedeni vardı ve yoongi bişey bilmeden kızmıştı ona. Notta pek belli olmasa da anlamıştı jungkook.
Boş boş dikilirken neden yine dışarı çıktığını anlayamadı ve saate bakmak için telefonunu açınca yoongi'den 15 cevapsız çağrı geldiğini gördü. Bu kadar merak ettiyse evde jungkook'un gelmesini bekleyebilirdi diye düşünerek telefonu geri cebine attı.
"Daha yeni mi eve giriyorsun? Hani yakındı?"
Jungkook tam eve giricekken arkasından gelen sesle döndü. Jimindi konuşan.
Bi ara tekrar görüşüceklerini biliyordu ama bu biraz hızlı olmuştu.
"Ah hayır hava almaya çıktım,sen?"
Çantasını gösterdi.
"Defterim yok buralarda bi yerde düşürmüş olmalıyım"
Gözleriyle yeri süzmeye devam etti jimin.
"Bu mu?"
Jungkook merdivenlerden inip jiminin yanına gitti ve defteri uzattı.
"Ah evet!"
Jimin teşekkür amaçlı eğildi ve bisikletine geri bindi. Jungkook ise tam gidicekken durdu. Evde boş bi şekilde yoongi'yi beklemek bi işine yaramıyıcaktı.
"Bu gece işin var mı?"
"Her gece var"
Gözünün önüne gelen turuncu saçları üflerken konuştu jimin.
"Nasıl yani?"
"İtaewondong'da bir barda çalışıyorum. Şimdi de oraya gidiyorum"
Jungkook bişeyler içmenin fena olmadığını düşündü. Çünkü yoongi'ye kırılmış hissediyordu, bir abisi olduğunu sindirememişti, az kalsın hosoek tarafından becerilicekti ve düşüncelerden kurtulmanın en kolay yolu sarhoş olmaktı. Yani öyle duymuştu emin değildi...
"Beni de götür"
"Ha?"
"Beni de bara götür"
Arkama geç işareti yapıp güldü jimin. Jungkook ise yine rahatsız gazeteliğe geçip rüzgarla ciğerlerine dolan portakal kokusunun ve yaptığı şeyin garipliğiyle jimine sokuldu.
Yoongi gerçekten gitmiş miydi ki?
(Y/N: Merhaba! Yb için üzgünüm geç oldu fakat biliyosunuz ki internetim yok lütfen hoş görün. Yorum atarsanız sevinirim
Anyeong~!)
You are reading the story above: TeenFic.Net