Bölüm 1

Background color
Font
Font size
Line height



Başlama tarihinizi buraya atar mısınız?


🍀🍀🍀




Stresle sağ ayağımı sallıyordum. Urfadaydık. Ölü olarak bildiğim dedemlerde tam karşımda oturuyordu. Dedemler karşımda oturuyordu. Ellerimle yüzüme koydum. Sinirden ve stresten kıpkırmızı olduğuma emindim. Yerimden kalkıp babama döndüm. "Ben yanlış anlamıyorum değil mi acaba?"

"Kızım otur konu-"

"Baba delirtme beni zorla Allah aşkına. Ne demek dedenler yaşıyor! Ya ben yaklaşık 23 yıldır bu adamları ölü biliyorum. Ki bu benim bütün hayatım demek. NE DEMEK OTURUP KONUŞALIM BABA!? DURUMUN SAÇMALIĞINDAN HABERDAR MISINIZ?! YA DA BEN SİNİRLENMEMEK İÇİN ÇABALARKEN ÖZELLİKLE Mİ SİNİRLENDİRMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ ACABA?!" Sonlara doğru sesim yükselmişti. Bu sefer dedemlere döndüm. "Siz de bu oyunun içinde miydiniz?" 

"Hele otur torunum. Sakince konuşalım şu işi."

"Sadece soruma cevap verin Ciwan Bey. Siz de mi bu oyunun içindeydiniz?" Dedem başını yere eğip sessiz kaldı. Hayal kırıklığı ile babamlara döndüm. "Hiçbir şey hatırlamıyor olmam hayatımı yalan üzerine tekrardan kurmama neden izin verdiniz?" Sağ gözümden akan yaşı sildim. "Kızım yapma böyle."

"Ne yapmayayım anne? Söyle neyi yapmayayım? Bir kaza geçirdim ve hayatım yerinden oynadı. Herkesten beni soyutladınız. Arkadaşlık kurmama bile adam akıllı izin vermediniz. Bana ailemden geriye kalanların öldüğünü söylediniz. Tamam hadi yaşıtlarımdan zorbalık görmemden korktunuz. Peki ailem? Onlardan neden beni uzak tutmak istediniz peki? Ben bazı şeyleri hatırlamasaydım bu yalana devam mı edecektiniz?" 

Başımı iki yana salladım. "Herkesten darbe yiyebilirdim. Bu beni yıkmazdı ama. İlk aşkım olan babam ve canımdan çok sevdiğim annemin bunu yapması beni tüketti." Kendimiz zorlukla salondan dışarı attım. Duvarlara tutunarak kendimi büyük terasa attım. Divana oturup saçlarımı topladım bileğimde ki toka ile. Yüzümde ki maskeyi çıkarıp divana koydum, daha çok ağlamaya başlamıştım.

Yanımda hissettiğim hareketlilik ile elim hemen maskeme gitti. Yanımda ki elimi tuttu. "Maskeni takmana gerek yok. Kardeşler abilerinden bir şey saklamaz." Yavaşça maskemi yerine koydu. "Ama kardeşleri abilerini hatırlamıyorsa saklamaya gerek duyar."

"Olsun, varsın hatırlamasın. Aklın hatırlamıyor sadece. Ama kalbin her daim hatırlar. Beyin unutabilen bir organdır. Ama kalp öyle değildir. Kalp unutmuş gibi gözükür ama her daim bir yerlerde saklıdır bazı şeyler. Bunlardan birisi de ailen. Beynin bizi unuttuysa ne var yani. Kalbin unutmadıktan sonra. Hatırlamana yardımcı oluruz. Yeter ki sen iste, kalbin de bizi unutmasın. Gerisi kolay. Hallederiz bir şekilde."

"Bana bakarken korkunç bulmuyor musun? Ya da iğrenç gözükmüyor muyum?" 

"Hayır."

"Düşünmedin bile."

"Düşünmemize gerek yok çünkü. Sen bizim kıymetlimizsin Zeyna. Kim ne derse desin, ne yapmaya çalışırsa çalışsın. Sen bizim kardeşimizsin. Abiler kardeşlerini özellikle de kız kardeşlerini her halleri ile kabul eder ve koruyup kollar." Başka birisi konuşmuştu. Yavaşça yüzümü kaldırdım. Önüme gelip oturdu az önce konuşan adam. Ellerimi tutup üstünden öptü. "Her şeyi sıfır dan başlayacağız. Bütün anılarımızı yeniden yaşayacağız. Ve daha güzel anılar yerine koyacağız. Hiç merak etme." Yüzümde ki yaşları sildi.

"Hadi kalk bakalım. Babaannemiz sen geleceksin diye bütün gündür mutfaktaydı dün. Sırf sen geleceksin diye. Hem daha kahvaltı yapmadık. Sofrayı da avluya kurmuşlardır. Hadi gidip yiyelim yemeğimizi. Kurt gibi açız biz. Yoksa seni yiyebiliriz." Gülüp başımı iki yana salladım. "Hele şükür kızım. Gül şöyle. Ağlarken çirkin oluyorsun." Omuzlarımı silktim. "Kurban olun çirkinliğime." Kahkahalar attılar hepsi. "Senin yoluna gerekiyorsa kurban oluruz. Hadi kalk ağlak göz." Yüzümü silip maskemi elime aldım. Aniden çekildi. Yanında ki kuzenime verdi maskemi. "Şimdilik maskeyi yok et. Ve sen küçük hanım bu konak sınırlarında maskesiz gezeceksin. Dışarıyı da daha sonra halledeceğiz." Ayağa kalktım.

"Hayır, olmaz öyle şey. Maskemi geri alabilir miyim? Bakın lütfen. Maskem olmadan olmaz. Rahat hissetmem öyle." Başını iki yana salladı kuzenim. "Ailenin yanında rahat hissetmen için gerekirse yüzüne bakmayız. Ama maske olmadan ailenin yanında masken olmadan yaşamayı öğrenmen lazım. İlk adımı böyle atalım, lütfen." Kararsız bir şekilde onlara baktım bir süre ve ardından başımı salladım. "Tamam öyle olsun." Kolunu omuzuma atıp beni kendine çekti. "Hadi bakalım aşağıya inelim. Mert sen de haber ver dedemlere. Aşağıya kahvaltıya insinler." Mert bir şey demeden salona geri döndü. Geri kalanlar olarak biz de aşağıya indik. Avluda gerçekten de büyük bir masa vardı. Ve üstü çok doluydu. "Çok fazla değil mi bu kadar şey?"

"Babaannem her zaman ki gibi. Göz bebeği için bir şehri doyuracak kadar yemek yapmış yine."

"Yine derken?" Abim söze girdi.

"Sen hep bizim ailemizin göz bebeği oldun Zeyna. Özellikle de babaannemin. Babamlar aslında 5 kardeşmiş. Bir halamız varmış. Doğduktan 2 ay sonra vefat etmiş. Ve dedemle babaannemin en büyük hayalleri bir kızları olmasıymış. Berdel yolu ile evlenmişler ama birbirlerine hep saygı duymuşlar. Ve zamanlar birbirlerine aşık olmuşlar. Halamızın vefatından sonra daha çocukları olmamış. Evladımız olmadı ama en azından bir kız torunumuz olsun demişler. Ama sana kadar hepimiz erkek doğmuşuz. Hatta dedemiz 'Eğer bir kız torun vermeyecekseniz bize daha çocuk yapmayın.' demiş. Tabi bu sırada annem sana hamileymiş. Ama bunu bilmiyorlarmış. O zamanlar sen annemizin karnında 4 aylıkmışsın sanırım. Annem birkaç gün sonra baygınlık geçirmiş ve sana müjedelemişler doktorlar. 'Hayırlı olsun. Ailenize bir prenses katılıyor.' demiş. Sonrası ise tam bir düğün havası. Senin haberinle bütün Urfa' ya yemek verilmiş. Sen doğduktan sonra ise tam manasıyla 40 gün 40 gece düğün yaptılar." Kendimi tutamayıp güldüm.

"Ciddi misin sen abi?" Abim bana bakıp başını salladı. "Çok ciddiyim bebeğim. Hadi masaya geçelim. Çok aç kaldın sen. Daha içmen gerek ilaçlar var ne de olsa." Abim beni kendine çekip masaya yönlendirdi. Masanın başında duran sandalyenin sağına oturttu beni. Kendisi de yanıma oturdu. Diğerleri de kendi yerlerine oturdular. "Hadi başla bakalım." Başımı iki yana salladım. "Hayır, büyükler gelsin öyle başlarız. Onlar gelmeden başlamak doğru olmaz." 

"Aferin kız. Öğrenmişsin bir şeyler." Gözlerimi devirip çay kaşığımı abime attım. "Yine ne yaptın da kızımı sinirlendirdin kereta?" Cevap vermedim. Sadece önüme dönmekle yetindim. Babamın derin bir nefes aldığını duymuştum ama

"Kızımdan uzak dur kazar kurşunu." Gülmemek için kendimi biraz kasmıştım. Ciwan Ağa hemen yanı başımda ki sandalyeye oturdu. Karşıma da Zühre Hanım oturdu. Diğer herkes de boşluklara oturdu. "Zühre hele semsekleri getir. Zeyna torunum bol bol yesin." Kaşlarımı çattım. "Semsek?"

"Ben evde yapıyorum ya kızım. Pişi burada ki ismi semsek." 

"Heee, tamam. Anladım şimdi." Zühre Hanım tabağım 5 tane pişi koyup diğerlerinin tabağına da koymaya başladı.  "Bu çok fazla ama. Evde bile en fazla 3 tane yiyebiliyorum. Masayı da göz önünde bulundurursak en fazla 1 tane yiyebilirim."

"Daye, Zeyna doğru der. Hem Zeyna çok fazla yemek yediğinde rahatsızlanıyor." 4 tane pişiyi abimin tabağına koydu. "Sen yersin tosuncuk." Önüme dönüp kahvaltılıkları çok az biçimde tabağıma koymaya başladım. Yemeğe başlamadan önce masaya göz gezdirdim. Herkes önünde ki ile ilgileniyor gözüküyordu. Bir süre kimse konuşmadı. Sessizce herkes yemeğini yiyordu. Sessizliği bozan ise Ciwan Ağa olmuştu. "Zeyna, güzeller güzeli torunum. Hele bir dedene bak o boncuk gözlerinle." Başımı kaldırıp kaldırmamak arasında kalmıştım. Mert abimin masanın altından elimi tutup sıkması ile başımı kaldırmıştım. "Dinliyorum Ciwan Ağa."

"O ne öyle yabancı gibi torunum?"

"Değil misiniz zaten?" Cian Ağa sessiz kalıp bana baktı ardında da söze girdi. "Sen öle sanırsın. Emme kalbin bana, bize heç yabancı değildir. Zaman geçtikçe, kalbini dinledikçe bizi tanıyacaksın. Biz hepimiz seni tanıyoruz. Sen de zamanla bizi hatırlayacaksın bizi." 

"O gün geldiğinde göreceğiz onu da."

"Zeyna, güzelim benim..."

"Konuşabilecek bir durumda değilsiniz baba. Yaptığınız şey çok ağır bir şey. Sindirmem zaman alacak. O zamana kadar lütfen beni zorlamayın. Şimdi izninizle dinlenmek istiyorum sadece."

"Tamam torunum. Sen nasıl istersen öyle ilerleyecek her şey. Esma sana yolu göstersin." Başımı salladım sadece. Yerimden kalkıp Esma Hanımı takip ettim. En üst kata çıktığımız da teşekkür edip odama girdim. Antalya da ki odama benziyordu. Etrafı incelemeyi bırakıp odanın köşesinde ki bavullarıma ilerledim. Orta boy valizimden pijamalarımı, küçük valizimden de şampuanı falan alıp banyoya girdim.

Hızlıca duş alıp bavuldan eşyalarımı çıkardım. Üstüme kot şortumu ve crobumu giyindim. Saçlarımı da kurutup dağınık topuz yaptım. Kapının çalmasıyla yataktan kalktım. "Gel." Bora kafasını uzattı başta. "Girebilir miyim? Müsait misin?" Başımı salladım. "Müsaitim, gelebilirsin."

"Biz az önce aşağı da konuştuk da. Eğer yorgun değilsen beraber dışarı çıkalım mı?" 

"Olabilir, yorgun değilim de."

"Hazırlan çıkalım o zaman." Başımı salladım. Bora da odadan çıktı. Üstüme ince bir hırka alıp saçlarımı açtım. Maskemi de takıp arkadan bağladım. Bileğime de tokamı takıp cebime telefonumu koydum. Derin bir nefes alıp odadan ardından da avluya indim. 

"Zeyna, torunum." Ciwan Ağa' ya döndüm. "Efendim Ciwan Ağa." Elinde ki kartı bana uzattı. "Bu senin artık." Elinde ki kartı aldım. "Gerek yok Ciwan Ağa. Bende 2 tane var zaten."

"Olsun torunum. Bir tane daha olsun. Dilediğince harca. Bu haytalar da sana laf falan derlerse bana söyle hemen. Ben haklarından gelirim." Gülümseyip başımı salladım. "Bu seferlik böyle olsun Ciwan Ağa. Biz çıkıyoruz o zaman." 

"Allah' a emanet olun." Cihan' ın koluna girdim. Hep beraber konaktan çıkıp arabalara bindik. "İlk nereye gidiyoruz?" 

"Balıklıgöl' e gidip bir şeyler içeriz ilk. Oradan kaleye gideriz. Sonra çarşıya gidip yemek yeriz. Olur mu senin için?" Başımı salladım. "Bana fark etmez. Benden daha iyi siz biliyorsunuz buraları." Cihan abi başını sallayıp önüne döndü. Yarım saatlik bir yolculuğun ardından Balıklıgöle' e gelmiştik. Arabalardan inip ilerlemeye başladık. "Çok güzelmiş burası."

"Öyledir çok güzeldir burası. Sen 4 ya da 5 yaşlarındaydın. Aklın kesmeye başladığında gelmiştik buraya.  Çok sevmiştin yine buraları. Hayran hayran bakıyordun. Hatta suya düşmene az kala kurtarmıştı seni Azat abin."

"O zaman bana göz kulak olmanız gerek. Yine aynı şeyler olmasın diye." Orkun abi elini belime koyup beni ilerletmeye başladı. "Hadi bir şeyler içelim. Sonra turlarız buraları." Hep beraber bir yere oturduk. Ben limonata söylerken abimler de çay söylemişti. İçeceklerimizi içtikten sonra Balıklıgöl' ü gezdik. Ardından da kaleye gidip gezdik. En sonda çarşıya gitmiştik. 

"Hep gittiğimiz yere gidelim mi?"

"Orası neresi?"

"Hep gittiğimiz bir kebapçı var. Çok güzeldir yemekleri. Oraya gidelim. Çok beğeneceksin eminim ki." 

"O zaman gidelim. Çünkü ben çok açım. Sabah kahvaltıda yediğim onca şeyi erittim bile." Abim gülüp kolunun altına aldı beni. "Gidelim bakalım bebeğim."

Başımı abimin omuzuna yaslayıp ilerlemeye başladık. 5 dakika kadar yürüdükten sonra büyük bir kebapçının önüne gelmiştik. Dışarıdan gayet şık duruyordu ve geleneksel. İçeri girdik. Bora abim, abime döndü. "Baran sen Zeyna' yı alıp yukarı kata çıkın. Ben de bir Salih abi ile konuşup geliyorum." 

"Tamam kardeşim." Abimin yönlendirmesi ile yukarı çıktık. Cam kenarında ki büyük masaya oturduk. "Ne önerirsiniz yemem için?"

"Çok acı yiyebiliyor musun?" Başımı iki yana salladım. "Midemi rahatsız ediyor. Normal seviye de yiyebiliyorum sadece." Mert abi son kez menüye bakıp bana döndü. "O zaman normal kebap söyleyelim. Şalgam içer misin?" Dudaklarımı büzdüm. "Hiç içmedim. Ama deneyebilirim." Mert menüyü kenara bırakıp garsona döndü. Siparişleri verdi. Bu sırada Bora abide gelmişti. 20 dakikaya bütün yemekler gelmişti. "Nasıl beğendin mi?" Başımla onayladım. Ağzımda ki lokmayı yutup önümde ki şalgamdan bir yudum aldım. "Aşırı güzel hem de. Gayet iyi yapıyorlarmış bu kebap işini." Mert elinde ki peçeteyi bana uzattı. "Ağzını sil. Hep yağ olmuş."  Peçeteyi alıp ağzımı sildim. "Teşekkürler."

"Oooo Baran Bey. Siz buralara uğrar mıydınız?" Karşımızda üç tane adam vardı. Ortalarında ki adama abime seslenmişti. Onlara göz atıp yemeğime geri döndüm. Adam yanımıza gelmiş ve abimle erkekçe selamlaşmışlardı. "Ziyarete geldik dedemleri."

"Burada mı kalacaksınız artık?"

"Bilmiyorum. Tamamen Zeyna' ya bağlıyız."

"Zeyna kim?" Abim elini omuzuma dokundurdu. Gözlerimi devirip ellerimi sildim ve sandalyemi itekleyip ayağa kalktım. Abimlere döndüm. Abim elini belime attı. "Sakın bana eşim ya da nişanlandım deme." Bu cümlesine güldüm. "Hayır, ikisi de değilim. Zeyna ben. Baran' ın kız kardeşiyim." Sıkması için elimi uzattım. Adam şaşırmış bir şekilde bana baktı ve uzattığım elimi sıktı. "Tanıştığımıza memnun oldum Zeyna. Ben de Merwan." 

"Ben de tanıştığımıza memnun oldum Merwan." Elimi çekip geri çekildim. "İzninizle benim yemeğe dönmem gerek."

"Dön bakalım aç ayıcık." Kaşlarımı çatıp abime çevirdim başımı. "Pardon? Şu ortamda aç ayıcık diyecek son kişisin abiciğim. Sen benim yediğimin 10 katını yiyorsun. Belki daha fazlası.  Ayrıca nadiren aşırı aç hissettiğim bir zamandayım şu anda. Benle uğraşama ki bu anı kaçırmayayım." Sandalyeme oturdum ve masaya biraz daha yaklaştırdım. Yemeğime geri döndüm. Abim ve Merwan biraz daha konuştu. Ardından abim yerine oturdu. Merwan da arkadaşlarının yanına gitti. "Dedemler çağırıyor. Eve gelin artık diyorlar. Zeyna' yı özlemişler. Kalkalım mı?" Azat abim bana döndü. "Sen doydun mu güzelim?" Ağzımı silip başımı salladım. "Doydum Azat abi.  Kalkabiliriz." 

"Tamam o zaman. Ben hesabı halledip geliyorum." Azat abi kasaya ilerlerken bizde toparlanıp dışarı çıktık. Hava serinlemeye başlamıştı. "Hadi arabalara binelim. Zeyna da üşümemiş olur hem de." Hepimiz onaylayıp arabalara binmiştik yeniden. Birkaç dakika sonra Azat abi de arabaya binince sırayla konağa doğru ilerledik. Arabaları biraz hızlı kullandıkları için kısa sürede evde olmuştuk. Ben izin isteyip odama çıkmıştım. Duş alıp üstümü değiştirmiştim ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.


🍀🍀🍀


Sabah aşağıdan gelen seslerle gözlerimi zorlukla açtım. Gözlerimi ovuşturup yataktan ayaklarımı sallandırdım. Terliklerimi giyinip üstüme sabahlığımı geçirdim. Saçlarımı topuz yapıp odamdan çıktım. En üst katta sadece ben kalıyordum. Abimlerin odaları da bir alt kattaydı. Konağın diğer tarafında da annemler, amcamlar ve dedemlerin odası vardı. Abimlerin katının altında büyük teras , salon ve yemek odası vardı. En alt katta da büyük bir mutfak vardı. Avlu da çok büyüktü.

Terasa indiğimde annemlerin tanımadığım kişilerle divanda oturuyorlardı. "Kızım ne zaman uyandın sen?" Annem ayağa kalkıp yanıma geldi. "Yeni uyandım. Sesleri duyunca da aşağıya indim." 

"Tamam kızım. Hadi git üstünü başını değiştir sen. Ben de kahvaltı hazırlamalarını söylim senin için." Başımı salladım. "Tamam anne. Babamlar nerede?"

"Aşağı da avlu da oturuyorlar." 

"Tamam anne. Ben yukarı çıkıyorum." Annem yanağımdan öptü. Ben de arkamı dönüp odama çıktım. Elimi yüzümü yıkayıp bavulumdan sarı çiçekli elbisemi çıkardım. Yatağımı toplayıp üstümü değiştirdim. Yeniden yüzüme fondöten sürüp saçlarımı taradım. Saçlarımı salık bırakı beyaz sporlarımı giyindim ve odamdan çıktım. Esma abla elinde tepsi ile yanıma geldi. "Esma abla ben kahvaltı yapmayacağım. Sana da zahmet oldu ama." Annem ayağa tekrardan kalkıp yanıma geldi. "Neden kahvaltı yapmıyorsun? Bir sorun var mı?" Yüzümü buruşturdum. "Midem bulanıyor anne. Sanırım dün yediklerim ağır geldi biraz." Annem Esma ablaya döndü. "Esma abla sana zahmet nane limon kaynatır mısın? Midesine iyi gelir. Sen de geç otur kızım." Annem beni divana oturttu. Kendisi de yanıma oturdu. Bir yanımda annem diğer yanım da babaannem oturuyordu şimdi. "İyi misin gözel torunum." 

"İyiyim Zühre Hanım. Nane limon içsem geçer." BZühre Hanım ağır ağır başını salladı. "Bak torunum bu Xanım Gül. Bizim bir aile dostumuzun gelinidir. Yanında ki kız Rojda. Yeşim de Gül' ün kaynanası." Zühre Hanım bu sefer onlara döndü. "Bu gözel kız da bizim biricik torunumuz Zeyna. Tek kız torunumuzdur." Kalkıp Yeşim Hanımın elini öpüp başıma koydum. Geri yerime oturdum. Diğerlerine de başımla selam verdim. "Hoş geldiniz." Gül Hanım gülümsedi. "Hoş bulduk kızım. Nasılsın?" Ben de aynı şekilde gülümsedim. "İyiyim, siz nasılsınız?"

"Çok şükür kızım iyiyiz." Esma abla elinde ki bardağı bana uzattı. "Hadi annem. İç de miden sakinleşsin biraz." Başımı salladım. Elimde ki bardaktan birkaç yudum aldım. "Zeyna kızım biraz daha iyi olunca bir ağamgile bak hele. Seni merak ettiler."

"Tamam Esma abla. Şunu içeyim. İnerim babamların yanına." Nane limonumu içerken annemleri dinledim sadece. Bardağım bitince anneme döndüm. "Babamların yanına iniyorum anne ben." Annem sadece başını salladı. Bardağımı masaya koyup yerimden kalktım ve merdivenlere ilerledim. Yavaş adımlarla avluya indim. Babamlar bahçe koltuklarında oturuyorlardı. Baran abim ayağa kalktı. "Güzelim miden bulanıyormuş? Şimdi nasılsın?" Gülümseyip abime sarıldım. "İyiyim abi. Merak edilecek bir şey yok. Sanırım dün çık yedim. Ondan böyle oldum." Abim başımın üzerinden öpüp kollarını etrafıma sardı. "Hep iyi ol güzelim." 

"Torunum hastaymışsın. Neyin var? Doktora gerek var mıdır? Götürek seni." Abimden ayrılıp Ciwan Ağa' nın yanına ilerleyip koltuğun kenarına oturdum. "İyiyim Ciwan Ağa. Merak etme, doktorluk da bir şeye gerek yok. Dün biraz fazla yedim sanırım. Ondan böyle oldum. Nane limon içtim. Bir iki saate bir şeyciğim kalmaz." Eğilip yanaklarını öptüm. "Sen öyle diyorsan torunum. Hem bak seni kimlerle tanıştıracağım. Agir Ağa, aile dostumuzun oğlu. Yanında ki de oğulları Merwan ve Berzan. Bu güzel hanımda benim güzeller güzeli biricik kız torunum Zeyna." Hafifçe gülümseyip baş selamı verdim. "Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk Zeyna kızım. Nasılsın?" Hafifçe gülümsedim. "İyiyim Agir amca. Siz nasılsın?"

"Allah' a şükür kızım. İyiyim ben de."

"Zeyna." Abime döndüm. "Efendim."

"Ala' yı ara. Sana ulaşamamış. Beste senle konuşmak istemiş." Kaşlarımı çattım. "Ne zaman Ala seni aradı?"

"Sabah 8 gibi." 

"Bu şimdi mi denir abi ya? Saat 1 olmuş. 4 saat olmuş. Beste' yi bilmiyor musunuz? Ağlamaktan helak olmuştur." Hızla yerimden kalkıp yukarı kata çıktım. Odama girip komodinin üstünde ki telefonumu alıp Ala' nın numarasını bulup üstüne bastım. Üçüncü çalışta açmıştı.

"Ala sabah beni aramışsın. Uyuyordum, dün çok yorulmuştum. Beste nasıl? Çok ağladı mı?"

"Ağladı, şimdi de uyuyor. Ne zaman geleceksin?" Saçlarımı karıştırıp etrafa göz gezdirdim. "Bilmiyorum Ala. Burada işler biraz karışık."

"Ne yapacağız peki?"

"Offfff, bilmiyorum."

"Biz mi gelsek acaba?" Odamın kapısını açıp dışarı çıktım. "Az bekle. Ben sana dönücem. Annemlerle konuşmam gerek."

"Tamam, haber bekliyorum senden." Telefonu kapatıp aşağıya indim. Merdivenlerde Zühre abla ile karşılaştım. "Esma abla annemi ve babamı çağırır mısın yanıma? Yukarıdayım ben. Acil olduğunu söyle ama."

"Tamam kızım." Esma abla aşağıya inerken bende yukarı çıktım. Birkaç dakikanın ardından annem ve babam yanıma geldi. "Prensesim ne oldu? Esma ablaya acil gel demişsin." Başımı sallayıp annemi onayladım. "Beste anne. Beste çok ağlamış. Beni istiyormuş. Burada durum karışık. Burayı halletmeden İzmit' e geri dönemem. Onlar buraya gelse olur mu?" Babam gülümseyip başını salladı. "Sormana bile gerek yok. Ara gelsinler. Babamlarla ben konuşurum. Sen hazırlıklarına başlaman yeterli." Kollarımı babamın boynuna dolayıp sıkıca

You are reading the story above: TeenFic.Net